top of page

Tofu Bless You

vegan.jpg

HAKKIMDA

Merhaba; ben BuÄŸçe. 1991 Ä°zmir doÄŸumluyum. Tüm hayatım ülkenin farklı bölgelerinde ve ÅŸehirlerinde geçti. Bir süredir eÅŸim ve patili çocuklarım ile Ä°zmir'de yaşıyoruz. Ä°ki köpek ve bir kedi annesiyim. 2020'den beri yaÅŸam dinamiklerimde etik veganlığı benimsiyorum. Bugünlerde bir de çiçeÄŸi burnunda bir yoga eÄŸitmeniyim.

Ä°letiÅŸim uzmanıyım. Özel bir üniversitede misafir öÄŸretim üyesi olarak ders veriyorum. Ege Üniversitesi YaÅŸlı SaÄŸlığı Doktora programında tez aÅŸamasında devam etmekteyim. Üç senedir sivil alanda yürüttüÄŸüm "YaÅŸlı Dostu" adında AB destekli gönüllü bir giriÅŸimim var. Türkiye Alzheimer DerneÄŸi'nde Ä°zmir Åžubesi yönetim kurulu üyesi olup, 2017'den beri bu çatı altında ve Ege Geriatri DerneÄŸi'nde gönüllü çalışmalarımı sürdürüyorum. EÅŸzamanlı olarak 2017'den beri Ege Üniversitesi'nde yürütülen "Ege Üçüncü YaÅŸ Üniversitesi" sosyal sorumluluk projesinde iletiÅŸim koordinatörü olarak çalışıyorum. 2021'den beri Ä°zmir Kent Konseyi YaÅŸlı SaÄŸlığı ve Hakları çalışma grubu üyesiyim. 

​

2020'nin Haziran ayında, patili kızım Leia'nın diÄŸer hayvanlardan hiçbir farkı olmadığının ayırdına vardığımda, yaÅŸadığım farkındalık konuyla ilgili algımda ciddi bir deÄŸiÅŸikliÄŸe sebep olurken ÅŸefkatli bir yaÅŸamın da baÅŸlangıcı oldu benim için. 29 sene boyunca yaptığım ÅŸeyin "türcülük" olduÄŸuyla yüzleÅŸtiÄŸim o günden beri hayatımı etik bir vegan olarak sürdürüyorum. Benim veganlık yolculuÄŸum kızım Leia ile baÅŸladı. Sayesinde demek daha doÄŸru olur sanırım, çünkü bu farkındalığı yaÅŸamama vesile oldu. Bugün benimsediÄŸim deÄŸerlerin çoÄŸunu ona borçluyum. Sanki hayatım çok keskin bir biçimde ikiye ayrılıyor: Leia'dan önce ve Leia'dan sonra.

 

Bir yaz akÅŸamı oturmuÅŸ Leia'nın başını okÅŸarken, hemen öncesinde bir baÅŸka hayvanın kalıntıları yemek artığı olarak tabağımda duruyordu. Gözüm henüz toplanmamış o sofraya takıldığında, o ana kadar hayatım boyunca yiyecekten baÅŸka bir ÅŸey olarak görmediÄŸim, severek yediÄŸim bir "yiyecek?" aslında yiyecek deÄŸildi. Benim soframa, öncesinde alışveriÅŸ arabama, onun öncesinde market reyonuna, daha da öncesinde mezbahaya gelmeden, nefes alan ve benim gibi tek derdi hayatta kalmak olan bir canlıydı tabağımda kalıntıları duran bu hayvan. Leia kadar ÅŸanslı olmayan, baÅŸka bir hayvandı. 

​

Neden ÅŸanslı deÄŸildi? Åžansı veren kimdi? Hayvanları neden bu sevilebilir, bu giyilebilir, bu yenebilir, bunun üzerinde deney yapılabilir diye ayırıyorduk? Kim karar veriyordu kimin daha deÄŸerli, kimin daha deÄŸersiz olduÄŸuna? EÄŸer gözlerine ve atan kalplerine bakarak karar veriyor olsalardı, ayırabilirler miydi? "YediÄŸimiz yiyecek çok fazla zulmü maskeliyor." diyor filozof Angela Davis. Benim için yıllardır süregelen tüm o maskelerin kalkması yaklaşık beÅŸ dakika kadar sürdü. O sofradan kalktığımda,  ben deÄŸiÅŸmiÅŸtim. Franz Kafka'nın dediÄŸi gibi; "Nihayet huzur içinde bakabilirim size, artık sizi yemiyorum."

IMG_7983_edited.jpg

Jonathan S. Foer, "Hayvan Yemek" kitabında ÅŸöyle diyor: Neden kahvaltıda makarna yemiyoruz? Yemek yerken aldığımız kararları, neye dayanarak alıyoruz? Neden kuzu eti yiyoruz ama köpek eti yemiyoruz? Köpeklerini seven Fransızlar, bazen atlarını yer. Atlarını seven Ä°spanyollar, bazen ineklerini yer. Ä°neklerini seven Hintliler, bazen köpeklerini yer. Peki ya siz hangi hayvanları seviyor, hangilerini yiyorsunuz? Ve ardından, George Orwell'in Hayvan ÇiftliÄŸi'nde geçen "Tüm hayvanlar eÅŸitttir, ama bazıları daha eÅŸittir." sözlerine gönderme yaparak, korumayı seçtiÄŸimiz hayvanları belirleyen ÅŸeyin doÄŸa deÄŸil, anlattığımız öyküler olduÄŸunu söyler. 

Florida Hayvan Hakları KuruluÅŸu eÄŸitimcisi James Wildman "Vegan Olmak Ä°çin 101 Neden" sunumunda, ekrana yansıtılmış birbiriyle eÅŸit boyuttaki biri kırmızı diÄŸeri mavi olan iki daireyi göstererek ÅŸöyle diyor: "EÄŸer ufak bir çocuÄŸa mavi olan dairenin daha büyük olduÄŸunu söylerseniz, size inanır. Bu yalanı yeterince söylemeye devam ederseniz, o artık çocuÄŸun gerçekliÄŸinin bir parçası olur. Ve yeterince insan bu yalan üzerine düÅŸünmezse, bu bir zaman sonra o kültürün bir parçası olur. Ve kültür bu yanlış bilgiyi bir sonraki jenerasyona geçirirse, bu bir gelenek olur. Bir ÅŸeyin gelenek olması, onun ahlaken doÄŸru olduÄŸu anlamına gelmez." Ardından köleliÄŸin de bir zamanlar gelenek olması örneÄŸinden yola çıkarak, reklamlarında mutlu gördüÄŸümüz çiftlik hayvanlarının perde arkasını, yemeklerimizin bize aslında nasıl geldiÄŸini düÅŸünmemizi istiyor. Ve soruyor: "Bir bebeÄŸin beÅŸiÄŸine bir elma ve bir civciv koysaydınız, bebek hangisini yemeye çalışır, hangisiyle oynardı?"

​

Perdeyi kaldırıp bir kez bu gerçeklikle düÅŸünmeye baÅŸladığınızda, kalıplarınızdan taşıp özgürleÅŸiyorsunuz. Algınız keskin bir biçimde deÄŸiÅŸiyor. Benim deneyimim tam da böyle oldu. Kendime ÅŸunu sormadan duramıyorum. Güçsüzün yanında durmaz hakkını savunmazsam, dilsizin dili olmaz, susar anlatamazsam neye yarar ki bu gezegendeki varlığım? Sadece kendimi ve benimsediklerimi gözeterek geçen onca zaman yetmedi mi? Ä°nsana, hayvana, yeryüzüne özgürlük gelene dek, son kafes kırılana dek bu mücadelenin bir parçası olmayı seçiyorum. Biz birbirimizin çaresiyiz.

 

Birhan Keskin'in de ifade ettiÄŸi gibi: "KuÅŸkusuz ki ipini koparıp kaçan dananın tarafını tutarız."

​

Sevgiler;

BuÄŸçe.

​

​

bottom of page